Pestisit insan ihtiyacını gidermek için kullanılan gıdalarda istenmeyen bitkş ve hayvanları öldürmek için kullanılan yöntem, alet ya da kimyasal olarak ifade edilmektedir.
Milattan önce 7000 yıllarında insanlar bitkilerin ekim zamanlarında böcekleri uzaklaştırmak yâda değersiz bitkileri ortadan kaldırmak için bazı yöntemler geliştirmişlerdir. Bazıları bunu ekim dönemini ayın belirli zamanlarına denk getirmeye çalışmış, bir kısmı gürültü yapıp bitkilerden uzaklaştırmayı denemişlerdir. Bu dönemde Çin istenmeyen haşeratlardan kurtulmak için karıncaları kullanmayı tercih ederken bir kısmı da birtakım arsenik, sülfür ve ufalanmış taç yaprağından yapılmış olan kimyasalları kullanmaya başlamışlardır.
1840 yılında Kuzey Amerika’da başlayan küf salgını Britanya’ya kadar yayılıp sülfür uygulanarak kontrol altına alınıncaya kadar haşerelerle savaşmak için gerçekleştirilen yöntemlerin her biri kendine özgü yerel uygulamalardı. Bunun sonrasında birçok pestisit daha denense de bir türlü tam etkili olamıyordu. İkinci dünya savaşı dönemlerinde tahmini olarak otuz çeşit pestisit bulunuyordu. Daha sonraları 1945 yılında chlordane ve 1951 yılında endrin gibi güçlü diğer pestisitler sentezlendi. Almanya’da yapılan zehirli gaz araştırmaları parathion gibi organofosforlu bileşikler bulundu.
Bulunan bu yeni pestisitler eskisine oranla oldukça etkili idi. Bu araştırmalar neticesinde Kaliforniya’da meyve sineğine karşı kullanılan oldukça önemli yüzlerce bileşik ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde yaklaşık olarak 40000 ticari ilaç için 900 kadar aktif kimyasal pestisit kullanılmaktadır. EPA ( Çevre Koruma Örgütü) 1960 ile 1980 yılları arasında pestisit kullanımının iki katına arttığını tahmin etmektedir. Günümüzde dünya üzerinde yılda 1,8 milyar kilogram pestisit kullanılmaktadır.
Ham Maddeler
Bir pestisit hiçbir kimyasal reaksiyona uğramayan iki bileşenden oluşmaktadır. Aktif bileşen böceklerin ölmesini sağlarken, pasif olan bileşen ise hedef bitkiye püskürtme ve kaplanmasını kolaylaştırma gibi aktif bileşenin tek başına sunamayacağı etkiyi sağlamak amacıyla karışımda bulunmaktadır.
Aktif bileşenler önceden tamamen doğadan bulunurken günümüz de laboratuvar ortamında elde edilmektedirler.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her yıl 3 milyon zirai işçide pestisit’ den kaynaklı zehirlenme görülürken, bir kısmı da ne yazık ki hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde, bu anlamda Ege Üniversitesi’ de yapılan son çalışmalara göre, kullanımı yasaklanmış olan DDT gibi birtakım pestisitlerin anne sütüne dahi bulaştığını kanıtlamışlardır. Yine İzmir Körfezi’nde yapılan çalışmalarda, balıklarda kullanımı yasaklanmış olan DDE pestisitine rastlanmıştır. Aynı şekilde tarım arazilerinde kullanılan pestisitlerin yağmur sularının da etkisiyle taşındığı düşünülürse önümüzdeki yılların en büyük sağlık problemlerinden biri ne yazık ki pestisitlerin olacağı yönünde görüşler yaygınlaşmaktadır.
Milattan önce 7000 yıllarında insanlar bitkilerin ekim zamanlarında böcekleri uzaklaştırmak yâda değersiz bitkileri ortadan kaldırmak için bazı yöntemler geliştirmişlerdir. Bazıları bunu ekim dönemini ayın belirli zamanlarına denk getirmeye çalışmış, bir kısmı gürültü yapıp bitkilerden uzaklaştırmayı denemişlerdir. Bu dönemde Çin istenmeyen haşeratlardan kurtulmak için karıncaları kullanmayı tercih ederken bir kısmı da birtakım arsenik, sülfür ve ufalanmış taç yaprağından yapılmış olan kimyasalları kullanmaya başlamışlardır.
1840 yılında Kuzey Amerika’da başlayan küf salgını Britanya’ya kadar yayılıp sülfür uygulanarak kontrol altına alınıncaya kadar haşerelerle savaşmak için gerçekleştirilen yöntemlerin her biri kendine özgü yerel uygulamalardı. Bunun sonrasında birçok pestisit daha denense de bir türlü tam etkili olamıyordu. İkinci dünya savaşı dönemlerinde tahmini olarak otuz çeşit pestisit bulunuyordu. Daha sonraları 1945 yılında chlordane ve 1951 yılında endrin gibi güçlü diğer pestisitler sentezlendi. Almanya’da yapılan zehirli gaz araştırmaları parathion gibi organofosforlu bileşikler bulundu.
Bulunan bu yeni pestisitler eskisine oranla oldukça etkili idi. Bu araştırmalar neticesinde Kaliforniya’da meyve sineğine karşı kullanılan oldukça önemli yüzlerce bileşik ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde yaklaşık olarak 40000 ticari ilaç için 900 kadar aktif kimyasal pestisit kullanılmaktadır. EPA ( Çevre Koruma Örgütü) 1960 ile 1980 yılları arasında pestisit kullanımının iki katına arttığını tahmin etmektedir. Günümüzde dünya üzerinde yılda 1,8 milyar kilogram pestisit kullanılmaktadır.
Ham Maddeler
Bir pestisit hiçbir kimyasal reaksiyona uğramayan iki bileşenden oluşmaktadır. Aktif bileşen böceklerin ölmesini sağlarken, pasif olan bileşen ise hedef bitkiye püskürtme ve kaplanmasını kolaylaştırma gibi aktif bileşenin tek başına sunamayacağı etkiyi sağlamak amacıyla karışımda bulunmaktadır.
Pestisit ‘in Zararları söz konusu mudur?
Uzun süre pestisite maruz kalan kişiler de zaman içerisinde ortaya çıkan birçok sağlık problemleriyle karşılaşabilmektedirler. Bunlar basit hastalıklar olabileceği gibi kanser gibi çok ciddi hastalıklarda olabilmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda pestisit alımı yüzünden karaciğer ve kan kanseri konusunda kesinlikle bağlantı olduğu noktasında uzmanlar hemfikirdirler. Ayrıca kadınlarda düşüklere ve eksik uzuvlu doğumlar meydana getirdiği tespit edilmiştir. Bu yüzden uzmanlar pestisit kullanımının bir an önce azaltılıp onun yerine daha az kimyasal içeren veya hiç kimyasal içermeyen alternatiflerin kullanılması gerektiğini savunuyorlar.Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her yıl 3 milyon zirai işçide pestisit’ den kaynaklı zehirlenme görülürken, bir kısmı da ne yazık ki hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde, bu anlamda Ege Üniversitesi’ de yapılan son çalışmalara göre, kullanımı yasaklanmış olan DDT gibi birtakım pestisitlerin anne sütüne dahi bulaştığını kanıtlamışlardır. Yine İzmir Körfezi’nde yapılan çalışmalarda, balıklarda kullanımı yasaklanmış olan DDE pestisitine rastlanmıştır. Aynı şekilde tarım arazilerinde kullanılan pestisitlerin yağmur sularının da etkisiyle taşındığı düşünülürse önümüzdeki yılların en büyük sağlık problemlerinden biri ne yazık ki pestisitlerin olacağı yönünde görüşler yaygınlaşmaktadır.