“ Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere eğer tövbeni kırsan yine gel”
Bugün ki yazım yukarıdaki dizelerden de anlayacağınız gibi sevgi ve hoşgörünün temsilci Mevlana Celaleddin-i Rumi hakkındadır. Peki, kimdir? Hz.Mevlana gelin hep birlikte öğrenelim.
Hz.Mevlana 30 Eylül 1207 tarihinde o dönemler Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde olan bugün ise Afganistan sınırları içerisinde yer alan, Horasan’ın Belh yöresindeki Vahş kasabasında dünyaya gelmiştir. Babası Hüseyin Hatibi oğlu Muhammed Bahaeddin Veled, Annesi ise Belh emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Babası “Sultan-ül Ulema” yani Alimlerin Sultanı unvanı ile tanınan önemli bir kişidir. Babaannesi ise Harezmşahlar hanedanıa mensup Türk prensesi Melike-i Cihan Emetullah Sultan’dır.
Asıl ismi muhammet lakabı ise celaleddin olan mevlana çocukuluğunu belh şehrinde geçirmiş fakat sonrasında babasıyla arası açılan belh emiri yüzünden şehirden ayrılmak zorunda kaldıklaraından nişaburda büyümüştür. Ama oradan babasının önemli bir kişilk olması sebebiyle farklı farklı yerlere gitmiştir. Bu yolculukların sonunda karamana geldiler.Karamanda yedi yıl kadar yaşayan mevlana burada babasının müridlerinden olan Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile evlendi. Bu evlilikten Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi adında iki oğlu oldu.
Karamanda yaşadıkları yıllarda o dönemler en parlak dönemlerini yaşayan Selçuklu devletinin hükümdarı Alaeddin Keykubad’ın Mevlana’nın babasını konyaya davet etmesi üzerine orda yaşamaya başlamışlardır.
Konya’da büyük bir tören ve ihtişamla karşılandılar.Ve aile iplikçi medresesine yerleştirildi.Burada babası Bahaeddin Veled yani Sultan-ül Ulema 1231 yılında vefat etmesi üzerine onun tek varisi olarak medreselerde vaazlar vermeye başlamıştır.Onun vaazını dinlemek üzere gelen insanlarla medrese dolup taşmaktaydı.Bir yıl boyunca bu şekilde hayatına devam eden Hz.Mevlana medresenin tüm yükünü üstlenmişti.Ama içindeki boşluğu kapatamıyordu.Bu esnada babasının murdilerinden olan Seyyid Burhaneddin Muhakkik kendisini bir takım sınavlardan geçirdi. Ve bu sınavlardan sonra mevlanaya Bilgide eşin yok, gerçekten seçkin bir ersin. Ne var ki baban hal ehli idi, sen söz (kal) ehlisin. Sözü bırak onun gibi hal sahibi ol. Buna çalış ancak o zaman onun gerçek varisi olursun, ancak o zaman güneş gibi alemi aydınlatabilirsin.” Demesi üzerine Hz.Mevlana Burhaneddin’e 9 yıl boyunca müridlik edip Halep ve Şam merdeslerinde eğitim gördü.Ve sonrasında tekrar Konya’ya dönüp medreselerde vaazlar vermeye devam etti.
Hz.Mevlana muhammed olan ismini de işte bu yıllarda yapılan sohbetlerden birinde Şeyh Sadreddin Konevi’nin 1274 yılında, kendisine Mevlana diye hitap etmesi üzerine o günden itibaren Mevlana Celaleddin-i Rumi olarak anaılmaya başlamıştır.
Mevlana Celaleddi-i Rumi’nin hayatı 1244 yılında Şems-i Tebrizi’nin Konyaya gelmesi üzerine değişecekti. Bu buluşma yeri birçok kaynakta Merec-el Bahreyn (iki denizin buluştuğu nokta) olarak tarihe geçekti. Şems-i Tebrizi ile Mevlana Celaleddi-i Rumi bu buluşmada birbirlerine sarılarak bu dünyada aradıkları eşi bulduklarını iafede edecekler ve kendilerini aylarca bir odaya kapatarak halvet yani , iki kişilik kesin bir yalnızlığa girerler. Hz.Mevlananın bu esnada sadece Şems-i Tebriz ile görüşmesi ve artık vaaz vermeyi bırakması üzerine bu durunmdan rahatsız olan kişiler onlar hakkında çirkin ve asılsız iddialarda bulundular. Bu iddilar sonucunda Şems-i Tebriz 1245 yılında konyadan ayrılır.Bu ayrılık Hz.Mevlana için çok üzücü oldu.yemeden içmeden kesildi bunun üzerine büyük oğlu Şems-i Tebriz tekrardan konyaya getirdi.
Bu dönüş Mevlana için adeta yeniden bir doğuş oldu.Ve hatta Şems-i Tebriz bir daha gitmesini önlemek için eşinin ilk eşinden olan kızı Kimya Hatunla evlendirdi.Fakat ne yazık ki bu asılsız söylentilerin önüne geçilemedi. Ve bu ikinci buluşmadan iki yıl sonra Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi ile bu iki dost sonsuza kadar birbirini yitirmiş oldu.
Şems-i Tebriz’inin ölümünü ardından kendi içine kapanıp inzivaya çekilmiş gazeller okuyup en büyük eseri olan “Mesnevi’yi “ yazmıştır. Hz.Mevlana’nın Mesnevi beyitlerini, sema ederken, yürürken, otururken, gezerken söylediği, ve yanında bulunan Hüsamettin Çelebi’nin ise sürekli bunları yazdığı belirtilmektedir. Mevlana bu eserini “Birlik Dükkanı” olarak nitelendirmiştir. Mesnevi’de Allah aşkı, peygamberlerin mucizeleri ve melekler, halk öyküleri,aşık masalları mitoloji gibi birçok konuya değinilmiş ayet ve hadislerle de desteklenmiştir. Hz.Mevlana Celaleddi-i Rumi’nin bu muazam eseri birçok dile çevrilmiştir.
Ama tüm bunlara rağmen Şems’in ölümü ile güneşini yitirdiğini belirtip inzivaya çekilen Mevlana 1273 yılında, 66 yaşında geriye günümüzde bile herkesi kendisine hayran bırakmasına neden olan eserlerini bırakarak hayata gözlerini yummuştur.
Eserleri
Mesnevi
Büyük Divan (Divan-i Kebir)
FihiMa-fih (Ne Varsa İçindedir)
Mecalis-i Seba (Mevlana’nın 7 Vaazı)
Mektubat (Mektuplar)
Bugün ki yazım yukarıdaki dizelerden de anlayacağınız gibi sevgi ve hoşgörünün temsilci Mevlana Celaleddin-i Rumi hakkındadır. Peki, kimdir? Hz.Mevlana gelin hep birlikte öğrenelim.
Hz.Mevlana 30 Eylül 1207 tarihinde o dönemler Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde olan bugün ise Afganistan sınırları içerisinde yer alan, Horasan’ın Belh yöresindeki Vahş kasabasında dünyaya gelmiştir. Babası Hüseyin Hatibi oğlu Muhammed Bahaeddin Veled, Annesi ise Belh emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Babası “Sultan-ül Ulema” yani Alimlerin Sultanı unvanı ile tanınan önemli bir kişidir. Babaannesi ise Harezmşahlar hanedanıa mensup Türk prensesi Melike-i Cihan Emetullah Sultan’dır.
Asıl ismi muhammet lakabı ise celaleddin olan mevlana çocukuluğunu belh şehrinde geçirmiş fakat sonrasında babasıyla arası açılan belh emiri yüzünden şehirden ayrılmak zorunda kaldıklaraından nişaburda büyümüştür. Ama oradan babasının önemli bir kişilk olması sebebiyle farklı farklı yerlere gitmiştir. Bu yolculukların sonunda karamana geldiler.Karamanda yedi yıl kadar yaşayan mevlana burada babasının müridlerinden olan Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile evlendi. Bu evlilikten Sultan Veled ve Alaeddin Çelebi adında iki oğlu oldu.
Karamanda yaşadıkları yıllarda o dönemler en parlak dönemlerini yaşayan Selçuklu devletinin hükümdarı Alaeddin Keykubad’ın Mevlana’nın babasını konyaya davet etmesi üzerine orda yaşamaya başlamışlardır.
Konya’da büyük bir tören ve ihtişamla karşılandılar.Ve aile iplikçi medresesine yerleştirildi.Burada babası Bahaeddin Veled yani Sultan-ül Ulema 1231 yılında vefat etmesi üzerine onun tek varisi olarak medreselerde vaazlar vermeye başlamıştır.Onun vaazını dinlemek üzere gelen insanlarla medrese dolup taşmaktaydı.Bir yıl boyunca bu şekilde hayatına devam eden Hz.Mevlana medresenin tüm yükünü üstlenmişti.Ama içindeki boşluğu kapatamıyordu.Bu esnada babasının murdilerinden olan Seyyid Burhaneddin Muhakkik kendisini bir takım sınavlardan geçirdi. Ve bu sınavlardan sonra mevlanaya Bilgide eşin yok, gerçekten seçkin bir ersin. Ne var ki baban hal ehli idi, sen söz (kal) ehlisin. Sözü bırak onun gibi hal sahibi ol. Buna çalış ancak o zaman onun gerçek varisi olursun, ancak o zaman güneş gibi alemi aydınlatabilirsin.” Demesi üzerine Hz.Mevlana Burhaneddin’e 9 yıl boyunca müridlik edip Halep ve Şam merdeslerinde eğitim gördü.Ve sonrasında tekrar Konya’ya dönüp medreselerde vaazlar vermeye devam etti.
Mevlana Celaleddi-i Rumi’nin hayatı 1244 yılında Şems-i Tebrizi’nin Konyaya gelmesi üzerine değişecekti. Bu buluşma yeri birçok kaynakta Merec-el Bahreyn (iki denizin buluştuğu nokta) olarak tarihe geçekti. Şems-i Tebrizi ile Mevlana Celaleddi-i Rumi bu buluşmada birbirlerine sarılarak bu dünyada aradıkları eşi bulduklarını iafede edecekler ve kendilerini aylarca bir odaya kapatarak halvet yani , iki kişilik kesin bir yalnızlığa girerler. Hz.Mevlananın bu esnada sadece Şems-i Tebriz ile görüşmesi ve artık vaaz vermeyi bırakması üzerine bu durunmdan rahatsız olan kişiler onlar hakkında çirkin ve asılsız iddialarda bulundular. Bu iddilar sonucunda Şems-i Tebriz 1245 yılında konyadan ayrılır.Bu ayrılık Hz.Mevlana için çok üzücü oldu.yemeden içmeden kesildi bunun üzerine büyük oğlu Şems-i Tebriz tekrardan konyaya getirdi.
Bu dönüş Mevlana için adeta yeniden bir doğuş oldu.Ve hatta Şems-i Tebriz bir daha gitmesini önlemek için eşinin ilk eşinden olan kızı Kimya Hatunla evlendirdi.Fakat ne yazık ki bu asılsız söylentilerin önüne geçilemedi. Ve bu ikinci buluşmadan iki yıl sonra Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi ile bu iki dost sonsuza kadar birbirini yitirmiş oldu.
Şems-i Tebriz’inin ölümünü ardından kendi içine kapanıp inzivaya çekilmiş gazeller okuyup en büyük eseri olan “Mesnevi’yi “ yazmıştır. Hz.Mevlana’nın Mesnevi beyitlerini, sema ederken, yürürken, otururken, gezerken söylediği, ve yanında bulunan Hüsamettin Çelebi’nin ise sürekli bunları yazdığı belirtilmektedir. Mevlana bu eserini “Birlik Dükkanı” olarak nitelendirmiştir. Mesnevi’de Allah aşkı, peygamberlerin mucizeleri ve melekler, halk öyküleri,aşık masalları mitoloji gibi birçok konuya değinilmiş ayet ve hadislerle de desteklenmiştir. Hz.Mevlana Celaleddi-i Rumi’nin bu muazam eseri birçok dile çevrilmiştir.
Ama tüm bunlara rağmen Şems’in ölümü ile güneşini yitirdiğini belirtip inzivaya çekilen Mevlana 1273 yılında, 66 yaşında geriye günümüzde bile herkesi kendisine hayran bırakmasına neden olan eserlerini bırakarak hayata gözlerini yummuştur.
Eserleri
Mesnevi
Büyük Divan (Divan-i Kebir)
FihiMa-fih (Ne Varsa İçindedir)
Mecalis-i Seba (Mevlana’nın 7 Vaazı)
Mektubat (Mektuplar)