Quantcast
Channel: Bilgihanemiz.com
Viewing all 2276 articles
Browse latest View live

BEDEN DİLİNDE AYAK VE BACAK HAREKETLERİNİN ANLAMLARI

$
0
0
İnsanların beden dili de yine iletişim için gerçekten çok önemlidir. Bazen söylemek istediğimiz şeyi sözlü olarak ifade edemeyiz. Bunun için el hareketlerimiz, mimiklerimiz kadar ayak ve bacak hareketlerimiz de kendimizi anlatmak için kullandığımız diğer bir yöntemdir. Peki, ayak ve bacak hareketlerimizle neler anlatıyoruz gelin hep birlikte öğrenelim. Eğer ki karşınızda oturan kişi yavaş yavaş oturduğu materyalin ucunda oturup elleri dizlerinin üstünde bir şekilde oturuyorsa karşınızdaki kişi artık oturmak istemiyor demektir. Bu durumda o kişiye çok fazla ısrar etmemek gerekir.
BEDEN DİLİNDE AYAK VE BACAK HAREKETLERİNİN ANLAMLARI
Eğer ki karşınızdaki kişi en baştan oturduğu materyalin ucuna rahatsız bir şekilde oturmuşsa bu o kişide bir özgüven eksikliği olduğu manasına gelir. Tabi bu oturuş her zaman için bu anlama gelmez. Çünkü genelde insanlar kısa süreliğine oturdukları zaman da bu şekilde otururlar. Burada söylemek istediğimiz rahat oturabilecekleri halde yapmadıkları zamanlar için geçerlidir. Bu gibi kişiler özgüven eksikliklerinden dolayı genelde çok konuşmazlar çünkü sürekli hata yapmaktan korkarlar. Ve böyle bir durumla karşılaşacakları tedirginliğinden ötürü diken üstünde otururlar. Bu oturuşun başka bir ifadesi de budur.

Yukarıdaki oturuşun tam tersi oturdukları yere tamamen yerleşerek rahat bir şekilde oturan kişilerin ise kendilerine olan özgüvenleri oldukça yüksektir. Ve bu kişiler oturdukları yeri hak ettiklerini düşündüklerinde bu şekilde ifade ederler.

Bazı kişiler sandalyeye ters otururlar. Sandalyeye ters oturarak kişi kurallara aykırı davranışlarda bulunmayı sevdiği ve asi bir kişi olduğunu ifade eder. Fakat genel olarak aslında bu tür kişiler kendilerini ne kadar asi ve cesur göstermeye çalışsalar da çekingen ve tedirgin bir tavrın ifadesidir. Ama bazen de bir birleriyle çok samimi olan kişilerde grup halinde bu şekilde oturup muhabbet kurabilirler. Bu durum aralarında ki samimiyetten kaynaklanmaktadır. Bu durumda da kişi ortamdan oldukça büyük bir keyif aldığını ve mutlu olduğunu anlatır.

Bazen de karşınızda oturan kişi sandalyesinin ayaklarına ayağını dolayıp oturur. Bu oturuş şekli genel olarak kadınların sergilediği bir oturuş şeklidir. Ve bu oturuş karşınızdaki kişinin kendini çaresiz ve sıkışmış hissettiği anlamına gelir. Bu yüzden karşınızdaki kişinin bu şekilde düşünmemesi için bu şekilde oturmamalısınız. Eğer ki bu şekilde oturan bir erkek ise gerçekten kişi çok çaresiz hissediyor demektir.

Bacak bacak üstüne atmak veya çapraz yapmakta karşımızdaki kişinin yanında kendimizi rahat ve iyi hissettiğimiz anlamına gelir. Aynı şekilde bacak bacak üstüne atarken üsteki ayağımız karşımızdaki kişiyi gösteriyorsa buda yine o kişiyle mutlu olduğumuzu ama ayağımız karşıyı gösteriyorsa o kişiye karşı bir nevi bariyer oluşturduğumuz anlamına gelmektedir.

Bir diğer bacak bacak üstüne atma durumu da bir ayak bileğinin diğer ayağın dizine konularak yayık bir şekilde oturma hareketidir. Bu oldukça kaba bir oturuştur. Ve daha çok erkeklerde görülür. Bu şekilde oturan kişiler ben buranın hâkimiyim derler. Ve saldırgan, değişime kapalı ve rekabetçi kişilerdir.

Yine koltuk kolçağına oturan kişilerde ben buradakilerden üstünüm demek istiyordur. Bu şekilde oturan kişiler de karşısındaki kişi veya kişilerden üstün olma derdinde olan kişilerdir.
Eğer karşınızda ki kişi oturduğu yerde sürekli kıpırdanma içine girmişse bu o kişinin sıkıldığı, gergin olduğu ve kalkmak istediği anlamına gelmektedir.

Sırtına duvara vererek oturmak kişinin rahat olduğu anlamına gelir. Ama kapı veya pencere önünde oturmak kişinin huzursuz olduğu anlamına gelir. Ve ya da bir kişiyi bu şekilde oturtmak da kişiyi huzursuz eder. Bu nedenle eğer bir kişiyle çok uzun süre oturmak istemiyorsanız onu kapı önüne veya cam önüne oturtursanız görüşme çok uzun sürmeyecektir.

Otururken ayakları çapraz yapmak da kişinin karşısındaki kişiyi yok saydığı istemediği anlamına gelir. Tıpkı sevmediğiniz veya istemediğiniz bir şeyin üstüne çarpı koymak gibi. Ama bu hareket eğer ki karşınızdaki kişi ayaktayken yapıyorsa ortamda bir rekabet durumu var demektir.

Bir ortamda bulunan kişinin sizinle ilgilenip ilgilenmediğini anlamak içinde onun ayaklarına bakmanız yeterlidir. Eğer o kişinin ayakları size dönükse kişi sizinle ilgileniyor demektir. Yine aynı şekilde otururken veya ayaktayken eğer karşınızdaki kişiyle olmak istiyorsanız bedeniniz ona tam dönük olmalıdır.

Gördüğünüz gibi tıpkı ellerimiz gibi ayaklarımız ve bacaklarımızda karşımızdaki ne hissettiğimiz konusunda birçok ipucu barındırmaktadır. O nedenle siz siz olun karşınızdakine ne anlatmak istediğiniz konusunda vücut hareketlerinize çok dikkat edin.

ÜFLEMELİ ÇALGI ÇEŞİTLERİ VE İSİMLERİ

$
0
0
Hepinizin bildiği gibi ve kabul ettiği gibi müzik bu dünyadaki en enternasyonal şeydir. Müzik sayesinde karşımızda ki kişinin ruhunun derinliklerine kadar çok rahat inebiliriz. Ama bunu yaparken kullandığımız bir takım müzik aletleri vardır. Bu müzik aletlerinin hepsi farklı gruplara ayrılmaktadır. Bu gruplardan biri de hatta zaman içinde en büyük değişimi sergileyen üflemeli çalgılardır.
ÜFLEMELİ ÇALGI ÇEŞİTLERİ VE İSİMLERİ

Peki, nedir bu üflemeli çalgılar,

•    Kaval:Çoban müzik aleti olarak bilinen bu müzik aleti bu yüzden küçük görülse de aslında birçok kişi tarafından tercih edildiği bilinmektedir. Kaval üzerinde 1 tane alt tarafta 7 tanesi üstte olmak üzere sekiz adet delik bulunur.

•    Sipsi:Çalması zor olan nefesli çalgılar arasında bulunan sipsi görünüş olarak kavalı andırmaktadır. Fakat sipside kavaldakine benzer altı delik vardır.

•    Zurna: Anadolu kültürü dendiği zaman akla ilk gelen çalgılardan biri olan zurna Avrupalılarca’ da nefesli çalgıların en çılgını olarak kabul edilmektedir. Sesi oldukça yüksek olan bir çalgıdır.

•    Ney:Çalınması oldukça zor olan bir alettir. Bu nedenle bu aleti çalmak isteyen kişilerin oldukça sabırlı davranması gerekmektedir. Bu aletten ses çıkarabilmek için aylarca çalışmak gerekir. Daha çok dini içerikli müziklerde ilahilerde kullanılmaktadır.

•    Tuba: Kalın ses çıkartan bir çalgı türüdür. Genel olarak bas ses yerine kullanılmaktadır. 

•    Flüt:Çalınması oldukça kolay bir müzik aletidir. Ve toplamda üç parçadan oluşmaktadır.

•    Trombon:  En eski üflemeli çalgılardan birisinin trombondur. Bu müzik aleti dudakların hareket ettirilmesi ile oluşan titreşim sayesinde çalınmaktadır. Bu müzik aletinin savaşlarda dahi kullanıldığı bilinmektedir.

•    Trompet: Geçit törenlerinin vazgeçilmez enstrümanı olan trompet genel olarak sarı renktedir. Bu aletin en büyük özelliği çalarken ses üzerinde değişiklik yapılabilmesidir.

•    Fagot: En uzun üflemeli çalgılardan birisidir. Bu müzik aleti yaklaşık olarak 3,5 oktav ses çıkarmaktadır. Avrupa da çok çalınan bu müzik aletini ülkemiz de çok fazla çalan yoktur.

•    Tulum: Karadeniz müziğinin vazgeçilmezi olan tulum bazılarına göre oldukça çılgın bazıları içinse oldukça masum bir müzik aletidir. Ama kesin olan şey bu aletten çıkan sese herkesin hayran kaldığıdır.

•    Saksafon:  Caz sevenlerin hemen kulak kabartacağı bu alet caz müziğinin olmazsa olmazıdır. İlk olarak askeri alanda kullanılan saksafon sert sesinden dolayı bu alanda kullanılmaya devam etmektir.

•    Mızıka: Avrupalıların çok kullandığı fakat bizim yine çok fazla talep etmediğimiz müzik aletlerinden biri olan mızıka nefes ve dil kombinasyonu ile çalınmaktadır.

•    Klarnet:Özellikle son dönemde baya popüler olan klarnet ülkemizde çok beğenilen müzik aletlerinden birisidir. Metalden ve ağaçtan çeşitleri bulunmaktadır.

ÇAYIN FAYDALARI VE ZARARLARI NELERDİR?

$
0
0
Bugün sizlere sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmezi, yemek sonrası rahatlatıcı ve ya içimizi ısıtsın diye bir nevi içmek için her daim bahanemiz olan çaydan bahsetmek istiyorum.

Kimine göre faydalı kimine göre zararlı bir içecektir. Gelin hep birlikte hem zararlarına hem de yararlarına göz atalım.

Çayın yararları

Çay tiryakileri çay içemediklerinde başlarını ağrıdığını mutsuz olduklarını ifade ediyorlar. Bu konuda uzmanlar abartmadıkları sürece çayın tiryakilerini mutlu ettiği gerçeğini kabul ediyorlar. Ayrıca son dönemde bu konuda pek çok uzman çayın kalp krizine karşı savunma gösterdiğini belirtiyorlar. Hatta bu konuda yapılan araştırmalar sonucunda günde birkaç bardak çay içen bir kişinin hiç çay içmeyen kişiye göre daha az kalp krizi riski taşıdığını belirtiyorlar.
ÇAYIN FAYDALARI VE ZARARLARI NELERDİR?
Bunun dışında çay uyarıcı ve sakinleştirici bir etkiye sahiptir. Yemek sonrası içmek sindirimi kolaylaştırdığından hazımsızlığı da gidermiş olur. Ayrıca yine mide ağrısına ve öksürüğe de iyi geldiği bilinenler arasındadır.

Bunun dışında temizleyici bir antidoksan olan çaydan yüzünüzü temizlemek içinde kullanabilirsiniz. Veya göz ağrısı çekenler gözlerine çayda bekletilmiş pamuğu koyarak gözün rahatlamasını sağlayabilirler. Aynı uygulamayı gözünde arpacık ve çapak olan kişiler çaylı pamuk yardımıyla gözlerini temizleyebilirler.

Ayrıca kokan ayakları ve buzdolabı kokularını da gidermektedir. Aynı şekilde ellerinizde oluşan balık ve soğan kokusundan da ellerinizi çayla yıkayarak kurtulabilirsiniz.

Bunların dışında daha tam netlik kazanmamakla birlikte çayın Alzheimer hastalığına iyi geldiğini de uzmanlar ilave ediyorlar. Ve çayın kanserle mücadele ettiği de bilinen gerçekler arasındadır.
Ama tabi ki yararlarını belirtirken burada tüketimin fazla olmamasının da dikkatini çekiyorlar. Ayrıca bu saydığımız yararlar bildiğimiz siyah çay için geçerlidir. Bitki çaylarının her biri farklı özellikler içermektedir.

Gelelim çayın zararlarına,

Çok fazla çay tüketimi çayda floritten dolayı diş çürümelerine ve kemik ağrılarına neden olduğu kesin olarak kanıtlanmış bir gerçektir.

Yine zararı tespit edildiği diğer bir noktada demir eksikliği anemisine neden olmasıdır. Özellikle yemeklerle birlikte tüketildiğinde bu etki oranı daha da artar. Tabi bu durum çok fazla içildiğinde oluşur. Bu özelliği nedeniyle hamile kadınların çay tüketimine daha da dikkat etmeleri kendileri ve bebeklerinin sağlığı için önemlidir.

Çok fazla tüketmek kolesterollüde arttırıcı rol oynar.

Bunların dışında çok fazla içildiğinde çarpıntı, sinir bozukluğu, el titremesi, mide rahatsızlığı, baş ağrısı ve uykusuzluğa sebep olmaktadır.

Son olarak atalarımızın dediği “her şeyin azı karar çoğu zarar” cümlesi burada tam da anlatmak istediklerini tamamlamaktadır. Az miktarda çay içilmesi yararlıdır. Fakat bunu abartıp fazlaya kaçtığımızda yarar zarara dönmektir. Sağlıklı günler.

İSKENDER FAHRETTİN SERTELLİ KİMDİR? HAYATI VE ESERLERİ KISACA

$
0
0
İskender Fahrettin SERTELLİ, tam olarak bilinmemekle birlikte 1895 yılında dünyaya gözlerini açtığı bilinmektedir. Çocuk yaşlarda olduğu dönemlerde babasının işi dolayısı ile o zamanlar Osmanlı imparatorluğu topraklarında olan Yemen’de kalmıştır.

İskender Fahrettin SERTELLİ günümüzde çok fazla bilinen bir yazar değildir. Fakat kendi döneminde oldukça bilinen bir yazardır. Ayrıca yazarlığın dışında iyi bir araştırmacı ve gazetecidir. Akşam gazetesinde uzun yıllar boyunca başyazar olarak görev yapmıştır.
İSKENDER FAHRETTİN SERTELLİ KİMDİR? HAYATI VE ESERLERİ KISACA
Ülkemizin ilk kuruluş dönemlerinde halk devrimi esnasında oldukça yoğun araştırmalar yapmıştır. Hatta dönemin Milli Eğitim Müdürü onu “Harf devriminin en çok çalışan yazarı olarak tanımlamıştır” Halk devriminin ilan edilmesinin ardından bu aydınlanmaya katkı koymak için beş yıl’ da toplam kırk kitap yayınlamıştır. Tarihimizin ana hatlarının şekillendirilmesinden sonra da özellikle tarihi romanlar konusunda kitaplar yazmıştır. Üstelik bu romanları detaylı araştırmalar yaparak oldukça yalın bir şekilde yazmıştır. Bu nedenle halkın büyük beğenisini toplamıştır. İskender Fahrettin SERTELLİ, bütün bu çalışmaları sayesinde milli kütüphanenin gelişmesinde çok büyük katkı sağlamıştır.

İskender Fahrettin SERTELLİ, tarihi romanlar konusunda ülkemizde öncü olan bir yazardır. Türk Tarih kurumunun Latince harflerden sonra 1937 yılında bastığı ilk tarih dergisi “Bellete’ den “sonra Latince harflerle yazılan ikinci tarih dergisi olan “Tarihten Sesler “ adlı dergiyi çıkarmıştır. 1943 yılında çıkan dergi ne yazık ki yazarın ölümünden sonra Mayıs 1945 yılında 25.sayısı ile yayın hayatına son vermiştir.

Yazar ilk olarak polisiye romanlar yazmıştır. Takma isimlerin çok fazla kullanıldığı bu dönemde “behlül dana “ takma adını kullanır. Çok iyi İngilizce bildiğinden okuduğu yabancı kitapların da etkisiyle o da ülkemizin “Arsen LÜPENİ Ele Geçmez Kadri’yi”  yaratmıştır. Ayrıca yine o dönem tutulan Türk kahramanlarına karşılık oda başka kahramanlar yaratmaya çalışmıştır. Fakat yine de en fazla eseri tarihi konularda vermiştir. Ayrıca sertellinin kitapları o zaman başyazarı olduğu akşam gazetesinde tefrika yani bildiğimiz anlamıyla yazı dizisi olarak kullanılmıştır.

Yazarın hayatımıza ve ülkemizin gelişmesine bir diğer katkısı da İngilizce-Türkçe sözlük yaparak olmuştur. Bu sözlükte gramer eklemeside yapılmıştır. Sözlük o dönemki öğrencilere ciddi yarar sağlamıştır. Ayrıca yazarın İngilizceden çevirdiği modern iş ve yönetim usulleri adlı bir dizi kitap sayesinde de eğitim hayatına katkı sağlamıştır.

İskender Fahrettin SERTELLİ 1945 yılında yöneticisi olduğu tarihten sesler adlı derginin Eminönü’ndeki çalışma odasında aniden hastalandıktan kısa bir süre sonra hayata gözlerini yummuştur.

Eserleri
    Abdülhamit ve Afrodit
    Deliler saltanatı
    Telli haseki
    Sahte prenses
    İstanbul’u nasıl aldık
    Bizans’ın son günleri
    İngiliz Casusu Lavrens İstanbul’da
    Öldüren kadın
    Dünya ağlıyor
    Asya’dan bir güneş doğuyor
    Barbaros gençliği

DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN YİYECEKLER

$
0
0
Hayatımızı devam ettirebilmek için en temel ihtiyaçlarımızdan birisi beslenme ihtiyacıdır. Bunu insanoğlu dünyaya geldiği ilk zamanlardan beri bir şekilde karşılamaktadır. Günümüzde de değişen koşullar, yaşayış biçimleri beslenme alışkanlıklarında hem iyi hem de kötü yönde değişiklikler yapmaktadır. Evet, yediğimiz besinlerle karnımızı doyuruyoruz ama bu besinler ne kadar yararlı ve zararlı. Bugün size kısaca zararlı olan besin kaynaklarından bahsetmek istiyorum. Nedir bu zararlı veya dikkat edilmesi gereken yiyecekler,
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN YİYECEKLER
Hazır Salatalar:
Aslında salata denildiğinde nasıl zararlı olabilir ki diye düşünebilirsiniz. Bir bakıma haklısınız da eğer ki taze olarak mevsime uygun yeşillikler kullanılarak yapılıyor ve üzerine ilave soslar dökülmüyorsa bu salata herhangi bir risk taşımaz. Fakat günümüz de fast-food tüketme alışkanlığının giderek artmasından kaynaklı orada tüketilen dondurulmuş ürünlerle yapılan salatalar için risk taşımıyor ibaresi kullanmak mümkün değildir. Bu salatalar genel olarak yanlarında mayonez, krema, peynir gibi ürünlerle servis edilirler ve kalorileri oldukça yüksektir. Ayrıca bu ürünlerin besin değerleri de oldukça düşüktür. Bu nedenle yediğimiz her salatanın taze ürünlerle yapılmış olmasına ve içinde herhangi bir ek madde içermediğinden emin olmak sağlığını için oldukça yararlı olacaktır.

Glütensiz Atıştırmalıklar:
Glütensiz gıdalar çölyak hastaları ve glüten duyarlılığı olan kişiler için özel olarak hazırlanmış gıdalardır. Bu kişiler herhangi bir sindirim bozukluğu yaşamamak için glütenden kaçınmaları gerekmektedir. Son dönemde ülkemizde de glütensiz gıdalar marketlerdeki raflarda yerlerini almakta. Hatta birtakım fırınlar bu tür ürünlerden de yapmaktadır. Fakat bu atıştırmalıklardan fazla tüketmek de içinde bulunan şeker nedeniyle bize fazladan bir kalori sağlayacağı için kilo almanıza neden olabilir. Bu nedenle bu gıdaları tüketirken sınırı korumak önemlidir.

Tam Tahıllı Ekmek:
Son dönemlerde hepimizin duyduğu ve daha sağlıklı olduğunu düşündüğü tam tahıllı ekmek kesinlikle hiç tartışmasız beyaz unla yapılan ekmekten çok daha sağlıklıdır. Fakat burada dikkat etmemiz gereken bu ekmeğin yüzde yüz olarak buğdaylı yapılıp yapılmadığına dair bilgi almak önemlidir. Bu tür ürünlerin arka taraflarında genelde üretim oranlarına dair bilgi paylaşımı yapılır. Çünkü çoğu kez nu ürünlerde ne yazık ki zenginleştirilmiş buğday unu terimi kullanılır bu ifade de bu ürünün aslında beyaz unla yapıldığını göstermektedir. Bu durum aynı şekilde kepekli ekmek içinde böyledir. Onlarda da yine kullanılan kepek oranının ne kadar olduğu konusunda bilgi almalısınız. Aksi takdirde kendinizi kandırmış olursunuz. Yine belirtmek istediğim bu konuda ki yapılan diğer yanlışta kepekli veya tam tahıllı diye ne kadar yersem yiyeyim bir şey olmaz düşüncesidir. Hâlbuki bu yanlış bir kanıdır. Beyaz ekmekten daha sağlıklı olsalar da fazla tüketmek doğru değildir.

Kepekli Çörekler:
Kepekli çöreklerde de durum aynı kepekli ekmeklerde olduğu gibidir. Kepekli nasıl olsa bir şey olmaz diye tükettiğimiz çöreklerin içinde unun dışında şeker, yağ ve meyve gibi ilave ürünler bulunmaktadır. Bu ilave ürünler fazlasıyla kalori içermektedir.  Bu nedenle bu ürünleri tüketirken de bu faktörü göz önüne alarak tüketmemizde fayda vardır.

Vitaminli Sular:
Son dönemlerde hayatımıza giren ürünlerden bir tanesi de vitaminli sulardır. Özellikle gençler arasında çok tüketilmektedirler. Bunun sebebi de bu ürünler deki vitamin takviyesi söylemi nedeniyledir. Bu doğru da olabilir. Ama burada bizi bekleyen tehlike bu ürünlerin içinde bulunan şeker miktarıdır. Bu nedenle sürekli bu ürünlerden tüketmek vücudumuza yarardan çok zarar sağlayacaktır. Özellikle diyabet hastalarının bu ürünlerden kesinlikle uzak durmaları gerekir.

Sporcu İçecekleri:
Sporcu içecekleri de tıpkı vitamin suları gibi içinde tatlandırıcı bulundururlar. Bu nedenle çok fazla tüketmek sağlımız için zararlıdır. Bu ürünlerden sürekli tüketmek diş minesine ve bağırsaktaki faydalı enzimlerin yok olmasına neden olmaktadır.

Fırınlanmış Cips:
İşte yine ben normal cips yemiyorum fırınlanmış yiyorum diyerek kendimizi kandırdığımız diğer bir ürün de cipslerdir. Evet, belki normal cipslere göre daha az kalori içerirler ama bu onları masum yapmaz. Cips yerine farklı atıştırmalıklar tercih etmeniz çok daha sağlıklı olacaktır.

Paketlenmiş Fındıklar:
Fındık protein değeri ve yağ oranı oldukça yüksek bir gıda maddesidir. Fakat bu yararlı olan besin kaynağının da fazlaca tüketilmesi zararlıdır. Ama yarar sağlayan fındıklar tuzsuz ve kavrulmamış olanlardır elbette ki paketlenmiş soslanmış ve tuzlanmış halde satılan fındıkların yararı olmadığı gibi zararları söz konusudur.

Smoothie:
Son dönemde özellikle yaz aylarında çok fazla tüketilen içeceklerden biri de smoothiedir. Aslında bu içecekler bir zamanlar evde annelerimiz tarafından hazırlanırdı. Ve o dönemler gayet zararsız ve sevimli olan içecekler fast food zincirleriyle birlikte içlerine karıştırılan dondurulmuş meyveler ve tatlandırıcılar yüzünden bir anda yüksek kalorili zararlı içeceklere dönüşmüşlerdir.

Son olarak belirtmek isterim ki bu zararlı ama lezzetli atıştırmalıklardan asla yemeyiniz diye bir şey söylemiyoruz. Elbette ki zaman zaman ufak kaçamaklar olabilir. Bizim zararlı olduğunu belirtip yapılmamasını dilediğimiz şey düzenli tüketilmeleri halindedir.

PROKTİT (REKTİT) TEŞHİS VE TEDAVİSİ

$
0
0
Proktit, rektum çeperinin iltihaplanması olarak tanımlanmaktadır. Kalın bağırsağın sonunda bulunan kastan yapılmış boru biçimindeki yapıya rektum denmektedir. Vücudumuzun ürettiği dışkı vücuttan atılması esnasında rektum adı verilen borudan dışarı atılmaktadır. Bu yüzden rektum çeperinin iltihaplanması yani proktit makatta ağrı oluşmasına ve kişinin sürekli tuvalete çıkma hissi duymasına neden olmaktadır.
PROKTİT (REKTİT) TEŞHİS VE TEDAVİSİ
Proktit rahatsızlığı olan kişi tuvalete çıkarken kişi ciddi bir yanma ve ağrı hisseder. Ayrıca rektusdan akıntı ve kanama görülmektedir. Kaşıntıya ve karın bölgesinin sol tarafında ağrı oluşmasına neden olur.

Proktit (rektit) hastalığı çocukların ergenlik dönemlerinde ve ileri yaşlarda görülebilmektedir. Hastalığa crohn hastalığı ve Ülseratif Kolit olarak iki türü bulunan iltihabi bağırsak hastalıkları, bakteri enfeksiyonları, cinsel yolla bulaşan rahatsızlıklar ve zaman zamanda kanser hastaları için verilen radyoterapi hastalığa neden olabilmektedir. Bunların dışında nadiren rektumdan alınan ilaçlar ve kabızlık da hastalığa sebep olabilmektedir.

Yaygın olarak bakteriler nedeniyle oluşan iltihaplı bir hastalıktır. Ama eğer ki hastalık cinsel yoldan bulaşmış ise bu durumda her iki kişide eğer tedavi görmezlerse hastalığı başka kişilere de bulaştırmaları mümkündür. Kişi eğer idrar yaparken idrarından kan ve doku parçası geliyorsa bu hastalığı cinsel yoldan kaptığı anlamına gelir. Fakat anüs çevresinde su toplanması ve deri kabarcıkları tarzında belirtiler var ise bu hastalığın bakteriyel olduğunu gösterir.


Hastalığın teşhisi

Saydığımız şikâyetlerden ötürü doktora giden kişinin anüs ve çevresi proktoskop denilen bir görüntülenme borusu ile incelemeye alınır. Ayrıca kişiden idrar örneği alınarak da incelenmesi gerekmektedir. Bazı durumlarda hastanın radyografik filmlerinin de çekilip hastalığın boyutunu incelemek tedavi süreci için gerekli olmaktadır.

Tedavisi

Hastalığın tedavisi için ilk olarak yapılan testler sonucu hastalığın neden olduğu hakkında teşhisin koyulmasından sonra tedavi süreci başlar. Bu durumda hastalığın uygulanan iki tedavi şekli vardır. Eğer ki hastalık cinsel yolla bulaşmış ise bu durumda kişiye uygulanan antibiyotik tedavisi ile hastalıktan kısa sürede kurtulmak mümkündür. Aynı şekilde basit bakteriler yoluyla bulaşan proktit hastalığı da yine benzer bir antibiyotik kullandırılarak hastalığın tedavisi mümkündür. Fakat iltihabi bağırsak hastalığından kaynaklı hastalığın tedavisi ne yazık ki antibiyotiklerle yapılamamaktadır. Bu şekilde oluşan hastalık da kişinin hastanede gözetim altına alınarak durumun ciddiyetine göre tedavi uygulanması gerekmektedir.

Prokrit (rektit) hastaları çektikleri ağrıları dindirmek için evde sıcak su banyosu yaparak kendilerini rahatlatabilirler. Ayrıca anüsün temiz tutulması da hastalığın tedavisi için oldukça gereklidir.

DUYGUSAL AÇLIK SENDROMU NEDİR?

$
0
0
Aslında pek çoğumuz birazdan anlatacaklarımızı okurken bunları yaşadığını söyleyecektir. Hani olur ya zaman zaman bazen öfkeden, bazen kızgınlıktan veya can sıkıntısından kimi zamanda mutluluktan dolabın önünde buluruz. Böyle zamanlarda aslında fiziksel olarak bir açlık durumu söz konusu değildir. Fakat yine de kendimizi yemekten alıkoyamayız. Bu durumda oluşan açlık hissine duygusal açlık sendromu denmektedir.
DUYGUSAL AÇLIK SENDROMU NEDİR?
Başka bir deyişle fiziksel açlık’ dan değil de ruhsal açlıktan kaynaklanan açlık hissiyatıdır.
Duygusal yeme sendromu genel olarak olumsuz duygularla baş etmek için yapılan bir eylemdir. Olumsuz duygular içinde olan kişi bu duygusunu bastırmak için direk yemek yemeye yönelirler. Hatta bu konuda uzmanlar kişinin bu alışkanlığa daha bebekken edindiği belirtirler. Bu durumu da bebeğin aç olmadığı durumlarda da annesini emerek rahatladığını belirterek açıklarlar. Bu duyunun bu nedenle birçok kişide görüldüğünü belirtirler. Ayrıca son dönemlerde yoğun iş hayatı ve stresin duygusal açlık sendromunu arttırdığını belirtiyorlar.

Peki, duygusal açlık sendromumuz olduğunu nasıl anlarız?

a.    Aç olmadığınız halde hatta hemen yemek sonrası olduğu halde yine de bir şeyler yemek ihtiyacı duyuyor hatta yaşıyorsanız,
b.    Yemek yeme sonrası kendinizi daha mutlu ve sakin hissediyorsanız.
c.    Kendinizi mutlu etmenin veya ödüllendirmenin yolu buzdolabından geçiyorsa,
d.    Çok hızlı sürede aşırı derecede yemek yiyorsanız,
e.    Zararlı olduğunu bildiğiniz gıdalardan bir türlü uzak duramıyorsanız.
Yukarıda saydığımız durumlardan şikâyetçiyseniz muhtemelen sizde duygusal açlık sendromu olduğunu söylemek mümkündür.


Duygusal açlık sendromu zararları nelerdir?

Bu durumun yarattığı en büyük etki yine kişinin ruhsal durumu üzerine olmaktadır. Bu durumda kişi yemek yediği için ki bu yiyecekler genelde zararlı olan yiyecekler olduğu için kişinin kendisini suçlu hissetmesine neden olmaktadır. Bu durumda kişiyi yeni bir açlık krizine itmektedir. Ayrıca bilinçsizce aşırı yemek tüketimi kişinin kilo almasına ve kendini daha da mutsuz hissetmesine neden olur. Yani mutsuzluğu gidermek için yemek yemek sadece kısa süreli bir rahatlama sunar. Sonrası derin bir mutsuzluk durumudur.

Peki, duygusal açlık sendromu ile nasıl baş ederiz,

a.    İlk olarak duygusal açlık sendromunun farkına varmak ve bu sorunla baş etmek için karar vermek çok önemlidir.
b.    Kriz anlarında yememek için evde veya işyerimizde abur cubur bulundurmayın.
c.    Hangi durumların sizi yemeye yönlendirdiğini ve daha çok günün hangi saati duygusal açlık sendromu yaşıyorsanız bunu tespit ederek hastalığın önüne geçebilirsiniz.
d.    Hislerinizde herhangi bir değişiklik durumu hissettiğinizde yeme isteğiniziz önüne geçmek için kendinizi o anlarda oyalayacak bir uğraş edinin.
e.    Duygusal açlık sendromunda tükettiğiniz yiyecekleri değiştirin. Örnek vermek gerekirse, özellikle kadınlar kendilerini mutsuz hissettiklerinde mutluluk hormonu salgılatan çikolataya yönelirler. Fakat bu durumlarda yenilen çikolatanın miktarı istenilmeyen boyutlara varabilir. Bu gibi durumlarda çikolata yemek yerine muz yiyerek bu hissiyatınızı bastırabilirsiniz.

KIRMIZI RENGİN KÖKENİ NERESİDİR?

$
0
0
Çoğu zaman kullandığımız kelimelerin nereden geldiğini bilmeden kullanırız. Hatta bazen bu nedenle yanlış bile kullanırız.

Veya da bazı kelimelerin anlamlarını ve bu kelimelerin nerden geldiğini çok merak ederiz. İşte bu merak ettiğimiz kelimelerden biride kırmızı kelimesidir.

Kırmızı rengi her dönem renklerin içinde en dikkat çekeni olmuştur. Kimisi için tutkunun kimisi için gücün, aşkın, cinselliğin ve cesaretin rengi olan kırmızı peki adını nerden almaktadır. Hiç merak ettiniz mi? Merak edenler gelin hep birlikte öğrenelim.
KIRMIZI RENGİN KÖKENİ NERESİDİR?
Kırmızı rengin kökenine inmek için ta eski uygarlıklardan biri olan Azteklere kadar inmemiz gerekmektedir. Aztekler kırmızı rengi “kırmız “denilen ve o dönemde kırmızı rengi elde etmek için kabuklu bitten elde ederler. Aztekler’ in döneminde kökboyası olarak kullanılan bu kımız böceğini Avrupalılar 16.yy da ülkelerine getirerek gıda, kozmetik ve tekstil alanında kullanmışlardır.
Kırmızı sözcüğü dilimize Arapçadan geçen kelimelerden biridir.

Kırmızı kelimesi biraz öncede bahsettiğimiz gibi kımız adlı kelimeden geldiği düşünülmekle birlikte aynı zaman da Osmanlı imparatorluğu döneminde romatizmada kullanılan kırmızı renkli bir ilaçtan aldığı da düşünülmektedir. Fakat yine de bu konuda genel yargı kımız böceğinden olduğu yönündedir.

Tarih boyunca kırmızı rengi birçok alanda kullanılmıştır. Eski mısırlılar kırmızıyı yaşam, sağlık ve zaferle ilişkilendirmişlerdir. Hatta günümüzde bile kırmızı yanaklara sahip olan kişilerin sağlıklı olduğu inancı devam etmektedir.

Bununla birlikte kırmızı rengi zaferin rengi de olmuştur. Fransızlar devrimi esnasın da Jakobenler kırmızı rengi özgürlüğün sembolü olarak kullanmışlardır. Ayrıca 20 yy ’da kırmızı rengi devrimin rengi olarak adlandırılmış. Bolşevik devriminde, Çin devriminde, Küba devriminde ve Vietnam’da Komünist partilerin bir rengi olarak da kullanılmıştır.

Bunların dışında eski uygarlıkların neredeyse hemen hepsi kırmızı rengi duvar resimlerinde, tapınaklarında, saraylarda kullanmış ve kırmızın canlılığına yer vermişlerdir.

Kırmızı rengin bir diğer düşüncesi de kişide açlık hissi uyandırdığı düşüncesidir. Bu nedenle günümüzde birçok gıda firması logosunda kırmızı rengi kullanmaktadır. Hatta gıda ambalajlarında kırmızının yaygın kullanılmasının sebebi de yine bu düşünceden kaynaklanmaktadır.

Son olarak yazımı ülkemizde sıkça kullandığımız “kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun” diyerek bitiriyorum. Bol kırmızılı günler sizinle olsun.

GÖZ KAPAKLARI NEDEN AĞRIR VE ŞİŞER

$
0
0
Göz en hassas organlarımızdan biridir. Ayrıca gözler neredeyse herkes için en vazgeçilmez organımızdır. Bu nedenle gözümüzdeki en ufak bir ağrı hepimizi rahatsız eder. Peki ya gözkapaklarımız neden ağrır ve şişer hiç düşündünüz mü?

Göz kapağı ağrısı nedenleri

Göz kapaklarımız en az gözlerimiz kadar önemli organlarımızdır. Her şeyden önce onlar gözlerimizi korumaktadırlar. Göz kapağının bunun dışında da çok fazla görevi bulunmaktadır.
GÖZ KAPAKLARI NEDEN AĞRIR VE ŞİŞER
Gelelim sorumuzun cevabına göz kapaklarının da yaşanan ağrının sebebi gözlerimizde olan rahatsızlıklardır. Bu ağrılar kimi zaman ciddi rahatsız edici olabildiği gibi bazen de hafif şekilde olabilir.

Üzüldüğümüz zaman veya bazen sevinçten döktüğümüz gözyaşları kanallarımızın tıkanık olma durumunda, göz iltihaplanmalarında, güzün içine yabancı bir cisim kaçtığında, polenlerden, fiziksel tahriş, göz alerjilerinde ve bazı kişiler de lens kullanımından kaynaklı olarak aslında gözlerde oluşan hastalık göz kapaklarında ağrı yaşanmasına neden olabilir.

Bunun dışında bulunduğunuz ortamdaki ışık veya sürekli ışık altında çalışmak ve oluşan yağ bezeleri de göz kapağı ağrısına neden olmaktadır.

Göz kapağı şişmesi nedenleri

Göz kapaklarımızın şişmesinin aslına bakarsanız çok fazla nedeni vardır. Göz kapağı şişmesi de tıpkı ağrıda olduğu gibi bazen hafif bazen de ciddi anlamda şişebilir.

Göz kapağı şişmesi gözdeki bağ doku iltihabında ve aşırı sıvıdan kaynaklı ödem oluşmasından kaynaklı şişebilir. Bunların dışında daha öncede belirttiğim gibi çok fazla nedeni olsa da en çok oluşmasının nedenleri,

    Göz enfeksiyonu
    Göz yaralanmaları
    Göz kapağı yangısı (blefarit)
    Alerjiler (en yaygın görülen)
    Göz nezlesi (konjunktivit)
    Kontak lens kullanımı

Bu yaygın sebeplerin dışında çok daha ciddi ve gözün görmesinin de engelleyici durumu oluşturacak daha riskli olan graves, herpes ve orbital sellüit gibi hastalıklardan kaynaklı olarak da göz kapağı şişebilir.

Göz kapağı ağrısı ve şişmesi çok uzun süre devam ettiği takdirde kesinlikle ihmal edilmemeli ve mutlaka doktora gidilip tedavi olunmalıdır. Yoksa Allah korusun sonuç gözde görme kaybına neden olabilir.

Tedavisi

Şişen ve ağrıyan göz kapaklarınız yukarıda belirttiğimiz gibi birçok nedenden ötürü olabilmektedir. Bu nedenle ilk olarak evde kendi kendinize uygulayabileceklerinizi yapıp gözü gözlem altına almanızda fayda var. Öncelikle,

    Göz üzerine soğuk kompres uygulaması yapabilirisiniz. Bu basit şeylerden kaynaklı ağrı ve şişkinliğin geçmesine neden olur.

    Kontak lens kullanıyorsanız bir süre onları takmayı bırakıp gözlerinizin durumunu gözlemleyin eğer ki ağrı ve şişkinlik azalıyor hatta ortadan kalkıyorsa lensleri değiştirilmesi gerekmektedir.

    Şiş olan gözleri asla ovalamayın bu sorunun artmasına neden olur.

    Başınızı dik tutun. Bu gibi durumlarda uzanmak şikâyetinizin artmasına neden olur.

    Göz kapağı üstüne soğumuş Poşet çay ve patates koymak göz kapağındaki basit şişkinliği ortadan kaldırır.

    Alerji damlaları özellikle bu anlamda bildiğiniz daha önceden belirlenmiş bir göz alerjiniz var ise bu damlalardan damlatıp bu şikâyetlerden kurtulabilirsiniz.

    Göz nezlesi gibi durumlarda ise antibiyotikli damlalar ve merhemler sorunu çözümleyecektir.
Yukarıda saydığımız her şeyi yapmanıza rağmen gözdeki problemleriniz devam ediyor ve geçmiyorsa acilen doktora gitmek ve tedavi olmalısınız. Unutmayın sağlık ihmale gelmez..

AKDİKEN AĞACI ÖZELLİKLERİ VE FAYDALARI NELERDİR?

$
0
0
Akdiken nedir?çalımsı bir ağaçtır. Familyası hünnapgiller olduğu gibi boyları yaklaşık 1-3 metreye ulaşmaktadır. Dallarının uçlarında dikenler olduğu gibi karşılıklı dalları bulunmaktadır. Olgun akdiken ağacı siyah renkte iken fidanları gümüş grimsi renktedir. Halk arasında bilinen diğer isimleri ise şunlardır; Geyikdikeni, Ateştacı, Rhamnus catharicus (catharica) Barutağacı olarakta bilinmektedir.
AKDİKEN NEDİR? FAYDALARI NELERDİR?
Kenarları kertikli olan yaprakları kalp yada yumurta şeklindedir. Yaprak diplerinden çıkan çiçekleri ise demet şeklinde toplu halde çıkar. Çiçeklerin renkleri ise sarımsı yeşil renkte olduğu gibi küçüktür. Mayhoş bir tadı olan meyvelerin büyüklüğü bezelye kadardır. Yeşil meyveler olgunlaştıkca siyahlaşır.

Dağlık bölgelerde yabani olarak yetişdiği gibide park ve bahçelerde yetiştirilmektedir. Anavatını ise Anadolu ve Güney Avrupadır.

Akdiken ağacının meyvelerinden şurup ve tentürü yapılmaktadır. Akdiken yaprakları ve meyvelerinin içeriğinde lokain, ramnoksantin, antrakinon ve C vitamini bulunmaktadır.

Vücudumuza faydaları bulunan akdiken ağacının sağlık açısından oldukca etkileri bulunmaktadır.


Akdiken faydaları 

Kabızlığı önleme etkisi bulunan akdiken meyvelerinin müshil etkiside bulunmaktadır. Sarılığa iyi geldiği gibi kalp çarpıntısınada iyi gelmektedir. Boğaz ağrıları için balla karıştırılıp gargara yapılması halinde iyi gelmektedir.

Akdiken nasıl kullanılır?

2 tatlı kaşığı kadar kurutulmuş meyve ve yapraklarını bardak kaynamış suya koyarak 15 dakika kadar demlenmesi beklenir. Demlenen akdiken çayını süzerek her sabah 1 bardak içilebilir.

Olgunlaşmış taze meyvelerinden 10 adet sabah kahvaltı yapmadan önce yenebilir.

Akdiken meyvesinden şurup hazırlanışı ise olgunlaşmış meyveleri bi kaba konur üzerine biraz şeker ve su eklenerek kaynatılarak şurup elde edilir. Bu şurubu ise bir yemek kaşığı kadar sabah kahvaltı yapmadan önce içilebilir.

Akdiken meyvesini kesinlikle olgunlaşmadan yememeliyiz çünkü karın ağrısına neden olmaktadır. Ayrıca aşırı tüketmek bulantı ve kusmaya yol açabilir.

ELİSABETH KÜBLER ROSS'UN ÖLÜM SÜRECİ

$
0
0
Psikiyatrist Elisabeth Kübler Ross’un ölüm süreci hakkında yazdıklarından önce hakkında bir şey bilmeyenler için azda olsa bahsetmek de yarar diye düşünüyorum. 8 Temmuz 1926 tarihinde İsviçre’nin Zürih kentinde dünyaya gelmiştir. Zürih üniversitesinde Psikoloji alanında eğitim almıştır.
Ve bu eğitimini hayatı boyunca yaptığı çalışmalarla da devam ettirmiştir.

Onun adını tüm dünyaya duyuran ise bilinen en yaygın çalışması olan insanların ölüm karşısında verdikleri tepkiler konusunda yaptığı araştırma ve bu konuda yazdığı kitap olmuştur. Ölüm süreci ve ya üzüntünün beş aşaması olarak ifade edilen bu çalışmayı Psikiyatrist E. Kübler-Ross 1969 yılında 2000’den fazla ölümcül hasta ile görüşerek ölüm sürecinin beş aşaması olduğu kanısına varmıştır.
ELİSABETH KÜBLER ROSS'UN ÖLÜM SÜRECİ
Bunun dışında da birçok çalışmaya imza atan Psikiyatrist Elizabeth Kübler Ross 24 Ağustos 2004 yılında A.B.D. hayata gözlerini kapamıştır.

Gelelim ölüm süreci ve ya üzüntünün beş aşaması süreçleri hakkında Ross’un söylediklerine,

I.    Reddetme (İnkâr ) : Bu evre birinci evre olarak kabul edilir. Reddetme veya başka deyişle inkâr evresinde kişi ölecek olan kişinin o olduğuna inanmak istemez. Bunu söyleyen kişinin yanıldığını ortada mutlaka bir yanlışlık olduğunu söyler. Doktorun teşhisinin yanlış olduğunu kesin hata yaptığını iddia eder. Doktoru değiştirir veya ikinci bir test yaptırma yoluna gider. İnkâr evresini kabul ettikten sonra kişi ikinci aşamaya geçer.

II.    Kızgınlık (Öfke ) :İlk evrede öleceğini kabul eden kişi ikinci evrede bunun neden kendi başına geldiği sorgulamaya ve bu nedenle öfke duymaya başlar. Neden bu ölümle çevresindeki herhangi bir insanın değil de kendisinin karşılaşmak zorunda olduğuna dair cevap aramaya ve aradığı cevabı bulamadığında da daha da büyük bir kızgınlık duyar. Bu nedenle bu evre kızgınlık ve ya öfke evresi olarak tanımlanır. Kişi sonunda bunu sorgulamayı da bırakıp öfkesi dindiğinde üçüncü evreye girer.

III.    Pazarlık(Uzlaşma) : Bu evre artık kişinin öleceğini kabul ettiği evredir. Bu nedenle bu evrede biraz daha uzun yaşamak için kişi yaratıcısı olduğuna inandığı Allah’la veya doktorlarla pazarlık yaparak süreyi uzatmaya çalışır. Kişi ancak bu pazarlığın manasız olduğuna ve ölümün kaçınılmaz olduğuna inandığı zaman dördüncü evreye geçer.

IV.    Depresyon : Bu evrede kişi artık öleceğini biliyor. Bunun için öfke duymaktan, süreyi uzatmaya çalışmaktan vazgeçer. Hatta sadece bundan değil bu dönemde kişi sevdiği birçok şeyden uzaklaşır. Bazı kişilerde depresyona müdahale etmek bile gerekebilir. Diğer evrelerde olduğu gibi kişinin gerçeklerle yüzleşmesinin sona erip depresyondan çıkmasından sonra kişi son evreye geçer.

V.    Kabul etme (Kabullenme ) : Bu evre artık son evredir. Kişi için artık öleceğini kabul ettiği ve ölümden kimsenin kurtulamayacağını kabul ettiği an gelmiştir. Kişi bu evrede ölümün sadece ona özgü olmadığını yaşayan tüm canlıların bir gün öleceği gerçeğini kabul ederek yaşamaya devam ederler. Ama yine de bu kabul edilişin tam olarak ne derecede olduğunu kimse bilemez. Her insan son ana kadar yaşam ümidini devam ettirir.

Psikiyatrist E. Kübler Ross bu evreleri sıralarken trafik kazaları, yaralanmalar vb. gibi ani ölümleri kast etmemiş. Ölüm süreci yaşayan kişilerin yaşadığı evrelerden bahsetmiştir.

KADINLARDA ÖNEMLİ RÖLE SAHİP OKSİTOSİN HORMONU GÖREVLERİ

$
0
0
Erkekler ve kadınlardaki bir çok hormon aynı olsada yanlızca kadınlarda bulunan hormonlarda mevcuttur bunlardan bir taneside oksitosin hormonu diyebiliriz.

Kadınlarda bulunan hipofiz bezinin arka kısmından salgılanmakta ve bu hormona verilen ad ise oksitosin denmektedir.
Kadınlarda önemli röle sahip oksitosin hormonu
Peki bu oksitosin hormunun kadınlar üzerinde görevleri neledir yani ne gibi etkileri bulunmaktadır. Evet bu konumda kısaca sizlere açıklama yapacağım. Oksitosin hormonu döllenme, doğum ve emzirme kadınlarda oluşan bu üç olayın ortaya çıkmasına yardımcı rol oynamaktadır.

Döllenmeye yardımcı
Doğum kolaylaştırıcı
Emzirmeye yardımcı

Peki bunlar nasıl gerçekleşir? sinir hücrelerinin devreye girmesi ile gerçekleşir. Kadınlarda gerek doğum esnasında gerek döllenme ve emzirme esnalarında sinirsel uyarılar oksitosin hormonunu devreye sokar bu nedenle bu olayların daha kolay gerçekleşmesine yardımcı olur. Evet OKSİTOSİN HORMONU ETKİLERİ NELERDİR? yazımıza göz atarak daha detaylı bilgiler edinebilirsiniz.

ÇİÇEK NASIL KURUTULUR?

$
0
0
Çiçekler özellikle biz kadınların dayanamadığı bitkilerdir. Yediden yetmişe herhalde her kadın çiçek almaktan büyük bir zevk alır. Hele ki sevgiliden alınan çiçekler çok özeldir. Eminim ki birçok kadın bir kitap arasına veya bir süs eşyası içinde mutlaka çiçek kurutmuştur.

Bugün ki yazımda çiçek kurutma olayına yönelik çiçek kurutma yöntemleri nelerdir? Nasıl kurutulur? Kısaca bundan söz etmeye çalışarak evinde hem mutlu olduğu anı hatırlamak hem de evinde güzel bir dekorasyon sağlamak için nasıl çiçek kurutulduğunu anlatmaya çalışacağım.
ÇİÇEK NASIL KURUTULUR?

Çiçek kurutma yöntemleri

    Hava ile kurutma: Bilinen en eski ve en doğal kurutma şekli hava ile kurutmadır. Hatta bu yöntem bilinçli ve bilinçsiz olarak birçoğumuz tarafından kullanılmıştır. Hava ile kurutma yönteminde kurutacağınız çiçek ters olarak asılmalı ve kuruma süreci boyunca tozu üstünden usulca alınmalıdır. Çiçeği kurutacağınız yer çok fazla ışık almamalı, kuru, temiz ve hava alan bir yer olmalıdır. Hava ile kurutma yöntemine göre çiçeğin kuruması iki ile beş hafta arası değişkenlik göstermektedir.

    Presleme yöntemi: Hani şu kitap arasına çiçek koyarız ya aslına bakarsanız bu basit bir presleme yöntemidir. Bu işi daha profesyonel yapmak için kurutma kâğıtları kullanmak gerekmektedir. Yine çiçeği kurutmak için kitapları kullanabilirsiniz. Fakat belli aralıklarla kâğıdın nemi kontrol edilerek değiştirilmesi gerekmektedir. Bunun dışında bu yöntemde bir baskı uygulandığı için kalın ve etli çiçekler için çok uygun bir kurutma yöntemi değildir.

    Griselin ile kurutma: Biraz önceki kurutma yönteminin aksine bu kurutma yöntemi kalın ve etli çiçekler için en etkili olacak kurutma yöntemidir. Griselinle kurutma yöntemi için iki ölçek kadar suya bir ölçek griselin solüsyonu ilave edilir. Ardından kurutulmak istenen çiçekler bu kaba sokularak solüsyonla kaplanması sağlanır. Bu şekilde kurutma işlemi çiçeğin cinsine göre üç günle altı haftaya kadar değişkenlik göstermektedir. Bu kurutma yönteminde çiçekler çok uzun süre bozulmadan saklanabilmektedir. Fakat kurutma işleminde çiçeğin renginde değişiklik olabilmektedir.

    Kumda kurutma: Sevdiğimiz çiçekler için diğer bir kurutma yöntemi de kumda kurutma yöntemidir. Hava ile kurutma ve presleme yöntemi her çiçek için ne yazık ki kullanılamamaktadır. Bunun için geliştirilen bu yöntemde kullanılan kum çok ince taneli olmalı, içinde herhangi bir organik madde bulundurmamasına özen gösterilmedir. Bunun içinde kumu yıkayıp kurutmak fayda sağlayacaktır. Yıkanıp kurutulan kum bir kutunun içine güzelce yayılır. Sonra kurutulmak istenen çiçek üstüne serilir. Sonra kumun geri kalanı çiçeğin üstünü 3-4 cm kapatacak şekilde serpilir. Ve çiçeğin kuruması beklenir. Bu yöntemle çiçek 3 ile 5 hafta arasında kurumaktadır.

    Silisyum ile kurutma: Silisyum ile kurutma yöntemi oldukça etkili bir yöntemdir. Ve bu şekilde çiçekler iki günle on gün içinde kullanılmaktadır. Yöntem aynı kumda kurutma yöntemine benzemektedir. Fakat burada kum yerine silisyum kullanılmaktadır. Diğer yöntemlere göre çiçek daha kısa sürede kuruduğu için daha az deforme olmaktadır. Fakat silisyumun biraz pahalı bir madde olduğunu belirtmek de fayda vardır.

    Borax ile kurutma: Boraxla kurutma yöntemi de yine kumla kurutma yöntemi gibidir. Fakat borax daha hafif olduğu için bozulmasını istemediğiniz çiçeklerde kullanabilirsiniz. Fakat bu yöntemde dikkat edilmesi gereken çiçek kuruduktan sonra üzerinden leke bırakmaması için boraxdan arındırılması gerektiğidir.

    Mikro dalga ile kurutma: Son dönemlerde kullanılan kurutma yöntemi mikrodalga ile kurutma yöntemidir. Fakat bu işlemde çiçeğin ne kadar sürede mikrodalgada tutulacağı çok önemlidir. Her çiçek için uygulayabilirsiniz. Fakat ilk uygulamada çiçeklerin tamamını koymadan önce doğru süreyi yakalamak için deneme yanılma yöntemi uygulaması yapmak da fayda vardır.

KRONİK ÜRETRİT HASTALIĞI NEDİR?

$
0
0
Kronik üretrit idrar yollarının tahriş olması veya iltihap kapmasından kaynaklı olarak ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Kronik üretrit daha çok erkeklerde görülen ve onlarda çok daha fazla sıkıntı veren bir hastalıktır. Erkekler için çok daha sancılı bir süreçtir. Hastalık uzun süreli bir hastalıktır.

Hastalığa yakalanıldığı zaman  kişi çok sık idrara çıkma isteği duyar. Ve idrara çıkma sırasında acı hissedilir. Hastalık sonucu oluşan acı hastalığın ilk başlarında ortaya çıkmayabilir. Bu nedenle kişi hemen hastalığı fark etmeyebilir. Veya da acı hissi zaman zaman kaybolduğu için kişi hastalık sürecini atlattığını düşünebilir.
KRONİK ÜRETRİT HASTALIĞI NEDİR?

Kronik üretrit hastalığı belirtileri

Hastalığın en büyük belirtisi kişinin daha önceki durumuna göre çok daha fazla ve sıklıkla idrara çıkmaya başlar. İdrar yapma süresi uzar. İdrar yaparken kişi yanma ve ağrı hissi duyar.

Kronik üretrit tedavisi

Hastalığın tedavisine başlamadan önce her hastalık da olduğu gibi ilk olarak hastalığın teşhisi çok önemlidir. Hastalığın teşhisi için ilk olarak idrar testi yapılır. Bu test de vücuttaki iltihap miktarı çok önemlidir. Eğer iltihap idrar kesesinin içine kadar yayılmış durumdaysa hastalık daha ciddi boyuttadır.

Hastalığın ilerlemiş boyutuna trigonitis denmektedir. Vücuttaki iltihabın ilerlemiş hale gelmesi durumunda sistoskopi yöntemi ile yani ucunda ışık olan kameralı bir alet yardımıyla idrar kanalından mesaneye kadar olan bölüm incelenerek görsel teşhis yapılması da sağlanır.

Yapılan teşhis sonrasında hastalık eğer iltihap sonucu oluşmuşsa belli sürede ve dozda antibiyotik almak hastalığın tedavisi için yeterlidir. Antibiyotik ağızdan alınmakla birlikte antibiyotik damar yolu ile alındığında çok daha etkili ve kısa sürede iyileşme sağlamasına neden olmaktadır. Ama hastalık iltihap sonucu değil de idrar yollarının tıkanması veya başka bir nedenden ötürü oluşmuşsa tedavi süreci biraz daha uzun ve sancılıdır. Bu süreçte idrar kanalları bir alet yardımıyla açılarak veya genişletilerek hastalığa fiziksel tedavi uygulaması yapılmaktadır.

Kronik üretrit, ilaçlarla tedavisinin dışında alternatif tıpla iyileştirme yöntemi de vardır. Bunun için yaban mersini kaynatıp günde 6 defa çay içilmesi iltihabın vücuttan atılmasını sağlar. Bunun dışında civanperçemi, ay üzümü ve ayrık otu kaynatıp içmek de hastalığa iyi gelmektedir.

BAŞ AĞRISININ SEBEPLERİ? BAŞ AĞRISI NEDEN OLUR?

$
0
0
Bugün hemen hemen herkesin en sık yaşadığı ve ya da en çok duyduğu ağrı baş ağrısıdır. Yani aslına bakarsanız gün içinde ya kendimizin ya etrafımızdaki birisinin başının ağrıdığına dair şikâyetleri sürekli duyarız. Hatta bir kısım insanlar için baş ağrısı artık çok sıradan bir şeydir. Ve genel olarak baş ağrısı olarak tanımlanarak geçiştirilir. Hâlbuki baş ağrıları kendi içlerinde oluş nedenlerine, süresine ve oluşma sıklığına göre farlılık gösterir.
BAŞ AĞRISININ SEBEPLERİ? BAŞ AĞRISI NEDEN OLUR?
Bugün ki yazımızda başımız neden ağrır? Ağrının herhangi bir şekli var mıdır? Tarzındaki sorulara cevap sunacağınız.

Baş ağrısı çeşitleri nelerdir?

Birincil ve ikincil olmak üzere iki tip baş ağrısı vardır.

Birincil baş ağrısı çeşitleri,

•    Migren tipi baş ağrıları
•    Gerilim tipi baş ağrıları
•    Küme tipi baş ağrısı

Migren tipi baş ağrısı neden olur: Tam olarak neden ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte kalıtımsal olarak ve çevre faktörleri nedeniyle yaşandığı bilinmektedir. Migren beyin damarlarının çeşitli sebeplerden dolayı genişleyip tekrar daralması sonucu oluşan ağrılardır. Migren ağrısı genel olarak tek taraflı yaşanan baş ağrılardır. Ağrı bir anda saplanma hissi ile ortaya çıkar. Ve bazı vakalarda kişinin hayatını olumsuz etkileyecek günlük yaptığı işleri bile yapamayacak noktaya kadar vardıran şiddetli ağrılar görülür. Bazı migren vakalarında mide bulantısı da görülmektedir. Bu tip ağrıları çikolata, stres, açlık, uykusuzluk, ışık ve ses tetikleyici özellikler içermektedir. Ayrıca bazı kadınlarda regl dönemlerinde migren ağrısı görülmektedir.

Gerilim tipi baş ağrısı neden olur: Bu baş ağrısı tipinde başla birlikte boyun ve baş derisinde de ağrı görülmektedir. Bu nedenle boyunda, kafa derisinde, çenede oluşan herhangi bir gerginlik bu tip baş ağrısına neden olmaktadır. Ayrıca uzun süre bilgisayar başında durmak, stres, depresyon, uykusuzluk, göz yorgunluğu, diş gıcırdatma gibi nedenler bu tip ağrı yaşanmasının başlıca sebepleridir. Ayrıca alkol, peynir, çikolata gibi yiyeceklerde gerilim tipi baş ağrısını tetikleyebilmektedir. Bunun dışında alışılan miktarın altında alınan kafeinden kaynaklı baş ağrısı yaşanabilir.

Ülkemizde son dönemlerde yapılan araştırmalar ergenlik dönemi olarak kabul edilen on iki ile on sekiz yaş arası çocuklarda özellikle yaşadıkları sınav stresi nedeniyle gerilim tipi ve migren tipi baş ağrılarında artış olduğu gözlemlenmiş ve çocukları bu anlamda baya sıkıntı yaşamalarına neden olduğu gözlenmektedir.

Küme tipi baş ağrısı neden olur: Bu tip baş ağrılarının da tam olarak neden olduğu bilinmemektedir. Fakat yapılan araştırmalar histamin veya serotonin salgısının ani salgılanması sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu tip baş ağrıları çok fazla görülen ağrılar değildir. Bu ağrılar bir anda ortaya çıkan çok şiddetli ağrılardır. Ağrı gün içersin de birkaç tekrarlayıp bu şekilde aylarca sürebildiği gibi geçtikten sonra aylarca görülmediği durumlarda olabilmektedir.

İkincil baş ağrısı Tipi neden olur?

Bu tip baş ağrıları vücutta olan başka bir hastalıktan kaynaklı yaşanan baş ağrısı tipidir. Bu tip baş ağrısı daha önceden yaşamadığınız türde sık tekrar eden ve aniden gelişen ağrılar bu ağrı türüne girmektedir. Bu tip baş ağrıları sinüzit, beyin enfeksiyonları, beyin tümörleri gibi hastalıklardan dolayı oluştuğu için önemsenmeli ve ihmal edilmeden doktora gidilmelidir.

KÖPEK BALIKLARI HAKKINDA BİLİNMEYENLER

$
0
0
Bir çoğumuzun o meşhur Jaws filmi ile tanıdığımız ve hepsinin saldırgan olduğuna inandığımız köpekbalıkları gerçekte nasıl hayvanlar hiç merak ettiniz mi. Ya da onlara neden köpek balığı deniyor. Gelin bu soruların hepsinin yanıtını birlikte bulalım.

Köpek balıkları hakkında bilinmeyenler

     Köpek balıkları dünyamızda dinozorlardan bile daha uzun süre önce yaşamaya başlamışlardır. Toplamda tam 400 milyon yıldan beri yaşamlarını devam etmektedirler.

     Dünyadaki ilk köpek balığı saldırısı M.Ö.400 yıllarda yaşadığı düşünülen Herodot tarafından kayıt altına alınmıştır.
KÖPEK BALIKLARI HAKKINDA BİLİNMEYENLER
     Köpekbalıklarının vücutlarında dünyanın manyetik alanını pusula olarak kullanılabilecek özelliğe sahip bir organ olduğunu biliyor muydunuz?

     İlk olarak köpekbalığı ismi 1500’li yıllarda İngiliz balıkçılar tarafından kullanılmıştır.

     Köpek balıkları nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte denizde olan her iki cinsten erkek olanına daha fazla saldırmışlardır. Köpek balıkları tarafından öldürülen veya yaralanan kişilerde erkeklerin sayısı daha fazladır.

     Bugün köpekbalıklarından daha çok korkulmasına rağmen arı tarafından sokularak ölen insan sayısı çok daha fazladır. Dünya’da yılda sadece ortalama 30 insan köpekbalığı saldırısından ölmektedir.

     Bazı solumon adalarında yüzyıllardır ölen insanların ruhlarının köpekbalıklarında yaşadığına inanılmaktadır. Köpekbalıklarının bu yüzden bölgeyi terk etmedikleri savunulur.

     Yine 19.yy kadar Güney Pasifik adalarında köpekbalıkları tanrısallaştırılmış ve zaman zaman kurban ayinleri düzenlenmiştir.

     Köpekbalıklarının her gördüklerini merak edip yutmak gibi bir özellikleri vardır.
Köpekbalıklarının midelerinden torpilden tutunda ayakkabıya, şişeye sandalyeye kadar pek çok şey bulunmuştur.

     Dünyada bilinen 400’den fazla köpekbalığı türü olmasına karşın bunların sadece otuz kadarının saldırgan olduğunu düşünebiliyor musunuz.

     Dünya üzerinde en sıra dışı ve en nadir olarak görülen köpekbalığı Megachasma pelagios olarak bilinen türüdür.

     Köpekbalıklarının en büyük organları karaciğerleridir. Bir köpekbalığının ağırlığının %25 ‘ini karaciğerleri oluşturmaktadır.

     Dünya üzerinde en fazla köpekbalığı saldırısı Kuzey Amerika, Avustralya ve Güney Afrika’da görülmektedir.

     Dünyanın en küçük köpekbalıkları fenerli cüce köpekbalıkları olarak adlandırılan türüdür. Bu tür en fazla 22 cm olabilmektedir. En büyük köpekbalığı ise 15 metre kadar olabilen beyaz köpek balıklarıdır.

     Köpekbalıklarının vücutlarında bir tek kemik bile yoktur.

     En çok yaşayan köpekbalığı cinsi 100 yaşına kadar yaşayan Dogfish köpekbalığı türüdür.
Dünyada her öldürülen insan için 2 milyondan fazla köpekbalığı öldürülmüştür. Köpekbalıkları ile yapılan filmlerden dolayı bu ava maruz kalan köpekbalıklarının öldürülmesi bazı ülkelerde yasaklanmıştır.

TÜBERKÜLOZ (VEREM) NEDİR? BELİRTİLERİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?

$
0
0
Tüberküloz ya da daha yaygın olarak bilinen ismiyle verem, mycobacterium tuberculosis olarak tanımlanan bir bakterinin sebep olduğu iltihabik bulaşıcı bir hastalıktır. Bu hastalığın nedenini 1882 yılında Robert KOCH adlı Alman bir bilim adamı bulmuştur. Genel olarak akciğerlerde meydana gelen hastalık nadir de olsa diğer organlarda da görebilir. Vereme sebep olan bakteri vücuda girer girmez hemen etkisini göstermeyebilir. Fakat vücut bağışıklık sisteminin düşmesi gibi çeşitli nedenlerden dolayı hastalığa sebep olan bakteri vereme sebep olabilir.
TÜBERKÜLOZ (VEREM) NEDİR? BELİRTİLERİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Verem ne yazık ki günümüzde bile hala dünyada ekonomik anlamda yetersiz olan ve yeterince tıbbi destek alamayan kişiler için başlıca ölüm nedenlerinden biridir. Ayrıca yine AİDS hastaları, şeker hastaları ve çok fazla alkol kullanan kişilerde de hastalığın görülme olasılığı çok fazladır. Yine yapılan araştırmalar AB Rh+ kan grubundaki kişilerde verem mikrobu daha fazla görülmektedir.
Bu bakterinin dünyada 1,7 milyar insanda görüldüğü ve her yıl üç milyon civarı insanın tüberküloz mikrobu yüzünden öldüğü tahmin edilmektedir.

Verem daha öncede söylediğimiz gibi bulaşıcı bir hastalıktır. Bu nedenle veremli bir kişi sağlıklı bir insanın yanında öksürüp, hapşırarak yanında olan kişiye hastalığı kolayca bulaştırabilir. Bazı az gelişmiş ülkelerde iyi kaynatılmamış sütlerde verem oluşumuna sebep olabilir.


Verem hastalığının belirtileri

Hastalığın belirtisi birçok akciğer rahatsızlığı ile aynıdır. Halsizlik, öksürük, gece terlemesi, kilo kaybı ve iştahsızlık hastalığın en önemli belirtisidir. Hastalığın ilerlemesi sonucu öksürükle birlikte balgamda gelmektedir. Ayrıca hasatlığın şiddetlenmesi ile birlikte hastanın ateşi de artmaktadır.

Hastalığın teşhisi ve tedavisi

Yukarıda saydığımız belirtiler çok uzun süre devam ediyor ve kişinin durumundan gitgide artan bir ateş ve halsizlik gözleniyorsa bu durumda kişi derhal doktora götürülmelidir. Burada verem olduğundan şüphelenile kişinin balgamından örnek alınıp verem mikrobu taşıyıp taşımadığına bakılabilir. Bunun için en uygun örnek sabah aç karnına alınan balgamdır. Balgamın yeterli olmadığı zaman akciğer grafisi ve kan tahlili de hastalığın anlaşılması için kullanılan bir yöntemdir. Yine sabah hasta kalkmadan önce hastadan alınan mide suyunun incelenmesi sonucu da hastalık tespit edilmektedir.

Verem hastalığı için günümüzde aşı kullanımı yaygındır. Doğduktan iki ay sonra ilk verem aşısı uygulaması yapılır. Daha sonra yedi yaşına gelindiğinde ikinci bir aşı uygulaması daha yapılır. Buna rağmen hastalığa yakalanan kişi hastalığın tedavisi ve başkalarına da bulaşmaması için bir müddet ilaç kullanmak gerekmektedir. Bunun dışında yeterli beslenmek, temizliğe önem vermek, sigara ve alkolü bırakmak hastalığı atlatmak için çok önemlidir. Yakınınızda olan birinin verem olması halinde hastalığın size de bulaşmaması için dikkatli olmalı ve çevrenizdeki herkesi de verem hastalığı ile bilinçlendirmeli ve uyarmalısınız.

ÇANAKKALE ŞEHİTLER ABİDESİ HİKÂYESİ VE ÖZELLİKLERİ

$
0
0
Çanakkale savaşı bugün ülkemizin katıldığı birinci dünya savaşında önemli mihenk taşlarından biridir. Tüm dünyada herkesin kafasında “ Çanakkale geçilmez “ diye bir kavram oluşmasına neden olmuştur. Herkesin kolay lokma diye gördüğü gencecik delikanlılar tüm o olumsuz koşullara rağmen düşman askerini Çanakkale’den içeri sokmamıştır.
ÇANAKKALE ŞEHİTLER ABİDESİ HİKÂYESİ VE ÖZELLİKLERİ
Seddülbahir olarak bilinen cephede 253 bin şehit verilmiştir. İşte bugün bu cephede şehitlerimiz için yapılmış bir anıt bulunmaktadır. Anıtın projesi planlanırken Türk milletinin vatanın savunması için gerekirse canını verip yine de ülkesini savunacağı tüm dünyaya bir nevi bu şekilde ilan edilmiştir.
Çanakkale şehitler abidesi projesi yapımı için milli savunma bakanlığı 1944 yılında bir yarışma düzenlemiştir. Anıtın fikir babası aynı zamanda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ünde silah arkadaşı olan ve aynı zamanda ilk askeri pilot olan emin Nihat Sözer’idir.

Anıtın ilk olarak Gelibolu yarımadasında bulunan Alçıtepe’de yapılması planlansa da arazinin uygun olmamasından sonra Hisarlık burnunda Morto ‘ya hakim 50 metre rakımlı olan Hisar Burnuna yapılmasına karar verilmiştir. Anıt yarımadanın her yerinden görülecek şekilde yapılmıştır.

Uzaktan bakıldığında Mehmetçiğin “ M “ harfi şeklinde gözükmektedir. Anıtın ilk olarak 1952 yılında yapılmasına karar verilmiş. 19 Nisan 1954 yılında temeli atılmış olmasına rağmen maddi yetersizliklerden dolayı birkaç defa yapımı durmuştur. 15 Mart 1958 yılında sadece gövde kısmı yapılabilmiştir.

Daha sonra Milliyet gazetesinin para toplamak için yaptığı kampanya sonucu yeterli oranda para toplanarak 20.08.1960 yılında açılmıştır. Şehitler abidesi 625 metre kare alanı kapsamaktadır. 41,70 metre yüksekliğindedir. Toplamda dört sütün üstündedir. Her ayağın yani sütunun arası 10 metredir. Ve bu sütunların ebadı 7,5 x7,5 metre şeklinde yapılmıştır.

Anıtın tavanına mozaikten Türk bayrağı işlenmiştir. Anıtın ayaklarının üzerinde sekiz adet rölyef bulunmaktadır. Bu rölyeflerden denize bakan dört tanesi yapılan deniz savaşlarını, karaya bakan diğer dört tanesi de kara savaşını anlatmaktadır. Anıtın içerisinde 25m’lik bir bayrak direği bulunmaktadır.

Bu bayrak direğinin aynısı aynı zamanda Anıtkabirde de bulunmaktadır. Bu direkler Amerika’da yaşayan Nazmi celal tarafından hediye dilmiştir. Anıtın altında aynı zamanda bir müze bulunmaktadır. Anıt 2005 yılında restorasyon işleminden geçmiş 2007 yılında yeni bir şehitlik daha yapılarak bugün ki şeklini almıştır.

CHİA TOHUMUNUN FAYDALARI NELERDİR?

$
0
0
Eskilerin bir dirhem et bin ayıp örter sözü ne yazık ki günümüzde anlamını yitirmiştir. Bu nedenle özellikle kadınlar için hem daha sağlıklı olmak hem de daha güzel görünmek adına diyet ve egzersizlere verilen önem günden güne artmaktadır.
CHİA TOHUMUNUN FAYDALARI NELERDİR?
Bu anlayış nedeniyle lif içeriği yüksek, kalorisi düşük ve tokluk hissi veren besinlerin önemi de aynı oranda artmaktadır. İşte bu gıdalardan biride chia tohumudur. Son dönemlerde chia bitkisi diyet yapan kişilerin yemek listesinde ciddi oranda bulunmaktadır. Ayrıca et ve balık yemeyen kişiler için de o besinlerden almaları gereken besinleri chia yiyerek karşılayabilirler.

Gelelim chia tohumunun faydalarına

•    Lif oranının yüksek olması sebebiyle sindirim sistemini de rahatlatır. Bağırsak yapısına fayda sağlar ve tuvalete daha kolay çıkılmasını sağlar. Bağırsaklarda bulunan yararlı bakterilerin büyümesini destekleyicidir.

•    Lif içeriği yüksek bir bitki olması nedeniyle doğal kan şekerini dengeleyici özelliği vardır.

•    A, B, D ve E vitaminlerini içerir. Aynı zamanda iyot, demir, kükürt, magnezyum, manganez gibi mineraller ile linoleik asit ihtiva eder.

•    Kan şekerini dengeleyerek şekere karşı koruma sağlaması da chia tohumu faydaları arasındadır. Bu nedenle diyabet yani şeker hastalarına iyi gelir.

•    Kan basıncını düşürücü ve kolesterolü dengeleyici etkisi vardır.

•    Mükemmel bir protein kaynağıdır.

•    İçeriğindeki Omega 3 bileşeni sayesinde beyni korunmasını sağlar.

•    Enerji verici ve performans arttırıcı özelliği vardır.

•    Kolesterolü dengelemesi, kan basıncını düşürmesi sebebiyle kalbi korur. Kalp krizi geçirme riskini azaltır.

•    Omega 3 yağ asitleri, alfa lineik asit bakımından zengindir. Yapılan araştırmalara göre, kanser hücrelerinin büyümesini sınırlandırdığı ortaya çıkmıştır. Özellikle kadınlarda görülen rahim ağzı ve meme kanserine karşı üstün bir koruma sağlar.

CHİA TOHUMU ZAYIFLATIR MI?

•    Karın bölgesinde yağ dokusu oluşumunu engeller. Metabolizmayı hızlandırarak, zayıflamaya yardım eder.

Chia tohumu nasıl kullanılır

Chia tohumu da birçok kişinin bildiği keten tohumuna benzemektedir. Fakat daha küçük tanecikli olduğundan yemesi daha rahattır. Chia'yıda tıpkı keten tohumunu yaptığımız gibi yoğurt içine süte veya da sabah yenilen mısır gevreği içine karıştırılıp tüketilebilir. Ayrıca kahvaltıdan sonra bir su bardağı içine 1 yemek kaşığı karıştırıp yarım saat kadar bekledikten sonra içebilirsiniz. Yalnız tüketilen miktar en fazla iki yemek kaşığı olmalıdır. Aksi takdirde birtakım yan etkileri olabilir. Ve yine belirtmek isterim ki özellikle hamile ve emzirme dönemindeki kadınlar chia tohumunu tüketmeden önce mutlaka bir uzmana danışmalıdır.

ALOE VERA FAYDALARI NELERDİR?

$
0
0
Son yıllarda özellikle kozmetik alanın da hayatımıza giren zambakgillerden bir bitkidir. Bir Afrika bitkisi olan aloe vera tıbbi sarısabır olarak da bilinmektedir. 400den farklı çeşidi vardır. Uzun kalın etli dikensi yaprakları vardır. Bazı türleri çiçek açan bitki otuz ile altmış cm arasında değişmektedir.
Vitamin ve mineral açısından oldukça zengin bir bitkidir. A,B1,B2,B3,B6,C,E vitamini içermektedir. Ayrıca tam bir B12 vitamin deposudur. Bunların dışında magnezyum, krom, sodyum, potasyum, bakır ve manganez açısından da oldukça zengin bir bitkidir.
ALOE VERA FAYDALARI NELERDİR?

Aaloe vera faydaları

İçerisinde bu kadar yararlı bir maddenin olduğu bir bitkinin zaten yararsız olabilmesi mümkün değil. Ama özellikle cilt alanında nemlendirici, yaşlandırma geciktirici, nemlendirici ve yumuşatıcı etkisi vardır. Ayrıca çok etkili bir temizleyicidir. Deri üzerinde gözeneklere kadar inerek derinlemesine bir temizlik yapar ve cilt üzerinde ölü hücreleri atarak cildi yeniler.

Sindirim sistemini rahatlatan aloe vera bitkisi bu sayede sindirim sistemini geliştirmeye yarar. Bu sayede hazımsızlığa da iyi gelmektedir. Yine sindirim sitemine etkileri sayesinde kabızlık tedavisinde de oldukça etkilidir.

Aloe vera cilde faydaları

Aloe veranın bir diğer yararı da kolesterol dengeleyici bir bitki olmasıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudun savunma mekanizmasının güçlenmesini sağlar. Ayrıca kanser hastalarının ve bir şekilde radyasyona maruz kalan kişilerin üzerinde oluşan radyasyonun olumsuz etkilerini azaltmaktadır.

Cilt üzerinde oluşan lekelerin geçmesine iyi gelir. Aynı zamanda cilt üzerinde oluşan sivilce akneleri geçirmede de etkisi büyüktür. Ayrıca yine özellikle dudakta ve çevresinde oluşan uçuklarda anti virüs etkisi sayesinde kısa sürede iyileştirme sağlar. Ayrıca vücudun çeşitli yerlerinde oluşa yaraların iyileşmesinde de büyük etkisi olduğu görülmüştür. Yine cilt üzerinde oluşan güneş yanığı lekelerine ve hafif cilt lekelerine karşı da kullanılmaktadır. Aloe vera bitkisinin cilt üzerinde diğer bir yararı da egzama konusundadır. Bitkiden oluşan yağ ve jeller egzamalı bölgeye sürülerek hastalığın geçmesi sağlanır.

Bunun dışında bitkinin jelinden yapılan ağrı kesici kremi de vücuttaki baş ağrısından tutunda kas ağrılarına kadar birçok ağrıyı azaltıcı hatta geçirici özelliği vardır. Aloe vera yanık tedavisinde de oldukça etkili bir bitkidir.

Aloe Vera bitkisinin faydaları sizin de gördüğünüz gibi saymakla bitmiyor. Emin olun daha burada yazamadığım birçok yararı daha vardır.

Fakat yararlarını sayarken şunu belirtmek de fayda var. Hamileler ve emziren kişiler kullanmadan önce mutlaka doktora sorup kullanmalıdır. Yine aynı şekilde mide problemi olan kişilerde doktora danışmadan kullanmamalıdır.
Viewing all 2276 articles
Browse latest View live